3 Ocak 2018 Çarşamba

Muş'un Ünlü Bilim & İlim & Devlet Adamları


MUŞ İLİNDE YETİŞMİŞ ÜNLÜ İLİM VE 

DEVLET ADAMLARI

Halk Şairi :Muştak Babab
Edebiyatçı :Arap Zade Muhammed hamdi Efendi
Devlet Adamı : Haci İlyas sami Efendi
Din Alimi : Molla Ahmet Efendi
Din Alimi : Molla İbrahim Efendi
Politikacı : İsa Bingöl
Şair : Mehmet Salih San
Edebiyatçı : Mehmet Ali Ermiş
Şair : Kasım Saraç
Şair : Nurettin Yıldırak
Devlet Adamı : Ahmet Feridun Gültekin
ANLATMALAR
Efsaneler : Kızıl Ziyaret Efsanesi,
Hikayeler : Üçkardeşler Hikayesi, Kambur Hikayesi

MUŞ’UN YETİŞTİRDİĞİ TARİHİ ŞAHSİYETLER

Arapzade Muhammed Hamdi Efendi
1814 yılında Muş’ta doğmuştur. Arapçayı çok bildiği için kendisine Arap zade lakaba  verilmiştir. Bir asra yakın bir zaman yaşayan ünlü bilgin 10 yaslarında okumaya başlamış, devrinin ünlü bilgim Ehvedîzade Hüseyin Efendi Medresesinde öğrenimini  tamamlamış, uzun süre Alaeddinbey Medresesinde öğretmenlik yapmıştır. Sultan  Abdülaziz tarafından  kendisi birinci İlim Nişanı ile taltif edilmiş, bir fermanla Varto kazasından yedi köyün asanı  kendisine bağlanmıştır.
Muhammet Hamdi Efendi kendi arasında yaptırdığı bir medresede derslerine devam etmiş,  öğrencileri Birinci Devre Muş  Mebusu İlyas Sami Bey, Osman  Kadri Bey, Varto Müftüsü Mehmet Halit ve Ha¬cı Abdurrahman gibi şahsiyetler Muhammet Hamdi Efendinin Medresesinden yetişmişlerdir.
Bilginin basılmış olan Mecmuai-Ulum adlı eseri ile basılmamış bulunan Kevneyn ve Errahman  tefsiri adlı eserleri vardır. Muhammet Hamdi Efendi 1917 yılında Diyarbakır’a gitmiş, aynı yıl burada vefat etmiştir.

İlyas Sami (Muş) Bey
Muşta doğmuştur. Rüştiye ve idadiyi bitirerek Muhammed Hamdi Efendiden ders almıştır. Kısa  za¬manda kendisini  yetiştirmiştir. 1908 yılında Osmanlı Mebusan Meclisine seçilmiştir. Bu meclisin İngiliz¬ler tarafından basılarak dağıtılması  neticesinde sürgün  edilen mebuslarla birlikte İlyas Sami Beyde Malta’ya sürülmüştür. Uzun bir sürgün hayatından sonra oradan kaçarak Yurdumuza gelmiş,  Ankara'ya gitmiştir. Soyadı Kanununun  kabul edilmesinden sonra  Muş'lu Soyadını almıştır.
Bir aralık Türkiye ile Rusya arasındaki  ilişkileri tanzim etmek üzere  Rusya'ya delege olarak gönderilmiştir.  Arapça, Farsça, Rusça öğrenmiştir. 1945 yılında İstanbul da ölmüştür.

Alâeddin Paşa
Muşludur. Önceleri Muş ve çevresinin bütün aşarını alarak çevreyi derebeyleri gibi  yönetmişlerdir. Ancak  sonraları bu davranışlarından vazgeçerek ile en büyük hizmetleri yapmışlardır. İlkönce Muştaki Murat Paşa, Maksut Paşa, Alâeddin Bey Medreselerini  açmıştır. Buraların bütün  giderlerini karşılamışlardır.  Ayrıca Murat Paşa Camiini, Alâeddin Bey Camiini yaptırmış, Çarşı içerisindeki büyük hamam ile civarındaki bütün dükkânlarını tamamlayarak  vakfetmiştir. Vakfiyelerine birçok  tarla ve arsa eklemiştir.
Türklüğün,  İslâmiyet’in yayılmasında en büyük hizmeti gören Alâeddin Paşanın  hizmetleri dilden dile devam etmektedir. Mezarı Alâeddin Bey  camiindedir


Osman Kadri Bey
Eski mutasarrıflardan Talip Efendinin oğludur.  Çok küçük yaşlarda okumaya  başlamıştır. Devrin ünlü âlim ve müderrisleri Arapzade Muhammet Hamdi Efendiden, Hacı Tayyip Efendiden, Molla  Ha¬lil Efendi’den dersler  almıştır. İdadi ve Rüştiyeden sonra  bu medreselere devam ederek İcazet almıştır. Arapça ve Farsçayı çok iyi öğrenen bilgin sonradan Fransızca da öğrenmiştir. Çeşitli devlet  hizmetlerin¬de bulunan Osman Kadri Bey  Birinci devre Muş Mebus’luğuna  seçilmiştir. 1931 yılında vefat etmiştir. Basılmamış eserleri vardır.

Molla Mehmet Efendi
Muşludur. Alâeddin Bey ve Maksut Paşa medrese¬lerinde tahsilini tamamlamıştır. Devrin ünlü âlimleri Hacı Tayyip Efendi, Muhammet Hamdi Efendi den  dersler almıştır. Uzun  müddet Muş Müftülüğünde bulunan  bilgin birçok talebe yetiştirmiştir. 3000 ciltlik kütüphanesi bulunan ünlü bilgin 1952 yılında  vefat etmiştir.

Şeyh Şükrü Efendi
Tahsilini çeşitli illerde tamamlamıştır. Bir müddet Muş Müftülüğünde bulunmuştur. 1952 yılında  emekliye ayrılmıştır. Rufai  tarikatına mensup olup bu  tarikatın Halifesi olmuştur. En büyük meziyeti İçkiye fazlaca düşkün olan vatandaşlarla ilişki kurarak bunları Islah etmesidir. Aynı şeyden mustarip  olan birçok  vatandaşlarımızı Islah etmiştir. 1971 yılında vefat etmiştir. Hatırasını her Muşlu hürmetle yâd eder.

Molla İbrahim Efendi (Muğakom Köylü)
Muşun Muğakom (Çatbaşı) köyünde doğmuştur. Murat Paşa ve  Alaeddin Bey medreselerine devam eden ünlü âlim, Muhammet Hamdi Efendiden İcazet almıştır. (Diploma) Bir müddet Murat Paşa Medresesinde  müderrislik yapan âlim,  bilahare kendi köyüne çekilerek  talebe yetiştirmiştir. Sultan Abdülaziz  tarafından ilim nişanı ile taltif edilen âlim ölünceye kadar ilmiye sınıfından emekli maaşını almıştır. 1953 yılında vefat eden âlim Arapça ve Farsçayı ana  lisanı gibi öğrenmiş  birçok tercümeler yapmıştır.

İlin Diğer Bilginleri

Hacı Tayip efendi,
Molla Resul-i Sipiki,
Şeyh Fethullah Efendi,
Şeyh Halil Efendi,
Şeyh Mustafa Efendi,
Şeyh  Yusuf Efendi
Şeyh  Halit Efendi

MUŞUN YETİŞTİRDİĞİ OZANLAR

Müştak Baba
Asıl adı Mustafa’dır. Bitlis de doğmuştur, sonraları Muş'a gelerek yerleşmiş eserlerini de  Muş'ta vermiştir. Karasu  hamamı karşısında Talip Yeşilbaş’a ait evin bahçesinde ki mezarının üzerinde bulunan kitabe¬de şunlar yazılıdır.
Gitti kutbül arifin, Mürşidi Agâh idi, Yüz tutup Dergahı Hakka bir lahza da kıldı harb, Arifi  Billâh idi, hem Mürşidi Agâh idi, Yüz  tutup Dergahı Hakka ruzuseb  kıldı şitap, Mutu-Kable Ente-Mutu sırrına mahrem idi, Aşık olan hem çürümüş böyledir doğru cevap.
Başucundaki mermer  taşta da şunlar yazılıdır: Bu Sait ve şehit merhum ve Mağfur Alim ve bütün irfanı üzerinde bulunduran zamanın teki,  Allah'ın rahmet ve mağfiretine  muhtaç olan Hacı Mustafa MÜŞTAK  BABA adıyla meşhur olan Molla İbrahim oğlu mazlum en katledilmiştir. (Sene 1233.)
Yukarıda kitabeden de, halktan aldığımız  bilgilerden de ve divanından aldığımız  ve aşağıda belirteceğimiz örneklerden  alıyoruz ki, Müştak Baba zamanında bütün  ilimlerini tahsil etmiş, Fazıl ve âlim bir  şahsiyettir.
Yaşadığı müddetçe bol bol seyahat etmiştir.  Bu seyahatlerinden birinde  İstanbul'a gitmiştir. Zama¬nın Padişahı İkinci Muratla görüşüp tanışmıştır. Pa¬dişah kendisine şöyle bir soru tevcih etmiş.  Neye MÜŞTAK’SIN demiş. Müştak  baba da, Çiçeğe, Gerçeğe, Göçeğe  (Dervişlik) cevabını vermiştir. Padişah bu cevaptan ziyadesiyle memnun olur. Müştak Babayı taltif eder.
Bu durumdan kuşkulanan bazı çevreler Müştak Babayı Muş'a gelirken Erzurum yolu üzerinde  boğ¬dururlar. Oysa Müştak Baba Mutu-Kable  Ente-Mutu Ayetinin sırrına ermiş,  ölmeden ölmüş nihayetsiz kalabilmenin  gönüllerde yaşayabilmenin yolunu bulmuş, büyük bir kişidir.
Müştak Baba inanmış,  yaşamış, yazmış işte Divanından  bazı örnekler
Biz aşıkı şeydayız Müştak-ı cemaliz  biz Hayranı temaşayız, Müştak-ı  Cemaliz biz.
Biz bülbülü gül zarız, her  şamu - seher zarız Biz  bende-i Mevla’yız Müştak-ı Cemaliz biz.
Ne Talib-i dünyayız, ne  Ragıb-ı ukbayız Biz Aşık-ı Billâhız Müştako Cemaliz biz.
Biz nağme-i tamburuz, avaz  ile meşhuruz Zahitlere  mesturuz, Müştak-ı Cemaliz biz.
Biz Arif-i Agâhız, biz aşıkı  Billâhız Maşuk ile hemrahız,  Müştak-ı Cemaliz biz.
Candan geçerem herdem,  cananımı gördükçe Ebkem  olurum Billâh, Sultanımı gördükçe
Daire-i aşk içre, devran  ederem gir yan Gafiller  olur handan, devranımı gördükçe
Bu hasret ile varsam,  gülzar-ı temennaya Bülbüller olur hayran, efgammı gördükçe.
Bir görmek ile ey dost,  oldum sana efkende Bari  medet et cemim, gir yanımı gördükçe.
Takrir edemem Müştak efsane-i  hicranı Erbabı bilir ancak divanımı  gördükçe.
Ey servi   sehi  Kameti bostan-ı Melahet  tuba-i neza ket
Vah gül beni nazik çimenistan-ı letafet  arayiş-i cen¬net
Kâkül müdür ol, yoksaki bir deste-i sümbül  zenciri teselsül
Ser rişte-i devletmi veya perde-i hikmet  Alayiş-i Kudret
Zannım bu ki bir pak nazardan almış, feyzi  hüner almış
Aşıklarına her dem eder lütfile şev kat,  mürşidine rahmet.
Zülfün senema, ebruların tiği kazadır,  püsküllü beladır
Müjganilerin tiri sitem gözlerin, afet,  Mahmur-i muhabbet.
Mahbub-i Veli hüsnü Kemal ât ile mergup, adap  ile mahcup
Gayette hüner mendu Zeki kani belagat Ummanı  fesahat.
Haklak-ı Ezel Ahsen-i surette bezetmiş,  öğmüşde yaratmış
El kıssa serapa hüneru tabe teravet, Gülzar-ı  Seha bet.
Bir ben değilem şimdi cihan güsnüne MÜŞTAK,  bin şevk ile uşşak
Hayran-ı temaşa-i Cemal oldu temaınet, Yarap  bu ne Hikmet.

Bu ünlü ozanın divanından başka birde ASAR adlı  eseri vardır. Bu eser basılmamıştır. El yazması nüshası vardır ancak ele geçmesi mümkün olmamıştır.
Divanında Edebiyatımızda akrostiş denen yat türünden bir şiirinde   (16 cümlelik bir şiirdir. Ankara Hacı Bayram okunmaktadır.

Mustafa’nın, “Müştak” mahlasını almasına sebep olan olay şudur: Eserlerini ve divanını  yazdıktan sonra, günün birinde bunları  Bitlis'te bulunan ve “mazennei kiram  dan sayılan Üryani Baba'ya götürür.  Bu zat, daha kitaptan okumadan, “Asarülmüştak  fiesrarül-uşşak” der. Mustafa, o günden itibaren, “Müştak” mahlasını alır ve  eserlerine “Asar” adını verir. Sonraları  da, gösterdiği “kerameti andırır bazı  hallerinden ötürü halk arasında “Müştak Baba” diye anılır. Bir beytinde bu yanını şöyle dile getirir: Öyle Müştak'ım ki Mûştak'ı Hûda derler bana. Ben de  naçizim amma şehri yarım dildedir.”  Hacı Bayramı Veli'ye derin bir hisle  bağlı olan İstanbul'da basılmış bir  divanı vardır.


Hacı İbrahim Ejder (Kendi kalemiyle)
1923 yılının eylül ayında Şebinkarahisar’ın Bildor köyünde dünyaya geldim. Bilahare babam  mez¬kûr kasabanın Alişar köyüne  yerleşmiş. 1933 yılında anne  memleketim olan canımdan çok sevdiğim Malazgirt’in Balkaya köyüne gelip yerleştim. Köyümüzde okul yoktu, bende okuma hevesi vardı.  Hasankaleye giderek ilkokulu  orada bitirdim. Daha ileriye  gidemeyerek askere gitmek zorunda kaldım. Askerliğimi müteakiben 1949'da İstanbul'a giderek 1950 yılına kadar orada çalıştım. Boş  zamanlarımda elime  geçen kitapları okudum. Okumaya aşırı tutkunluğum yüzünden şiir yazmaya başladım. 1957 tarihinde tekrar Malazgirt’e dönerek yerleştim.  Şiir yazarım elimde yazılmış  hikâye ve şiirlerim vardır. Memleket  davalarını düşünür aşın uçlardan nefret ederim.

ZERZEVAT HARBİ
Tere ile tarhın cenge durdular
Aş otu maydanoz arka verdiler
Boz limonun kafasını kırdılar,
Kan dökücü oldu bu zerzevatlar.
Lahana diyor ki:  Hacıyım Hacı
Karpuz diyor ki: kavga başımın tacı
Fasulye hırsından çekti kılıncı
Harp ilân etti bu zerzevatlar.
Havucun askeri karakol dizer
Patates askeri devriye gezer
Levazımcı soğan istihkak yazar
Cepheye koştu bu zerzevatlar.
Domates vezirdir biber yaveri
Pırasa içtima etti askeri
Tencere şehridir, ordugâh yeri
Yürüyüşe geçti bu zerzevatlar.
Elmanın askeri kılıçtan geçti
Üzümün askeri hep şehit düştü
Portakal korkudan dörtyola kaçtı
Zaferi kazandı bu zerzevatlar.
General şeftali kabağı buldu
Padişahım dedi: bak neler oldu
Sizin asker bizim orduyu kırdı
Bari sulha gelsin bu zerzevatlar.
Padişah kabak bir emir verdi
Bütün askerleri basma derdi
Kılıçla bunları hep yere  serdi
Dünyaya göz yumdu bu  zerzevatlar.
Tencere bunlara bir mezar oldu
Ateş münkir nenkir gibi sualler
Tabaklar mahşeri meydanı oldu
Şimdi cevap verin be zerzevatlar.
Kaşık terazi olmuş günah tartıyor
Dişler zebanidir yırtıp atıyor,
İfadesiz cehenneme katıyor,
Tam yerinizi buldunuz be zerzevatlar.

FAYDASIZ MURAT
Sessiz küskün akan murat
Nedir derdin söylesene
Ovaya çor bakan murat
Bizi ihya eylesene
Yaz boyunca muhabbetin;
Ördeğinen bir kazınan
Faydasız bu sohbetin
Bizi mamur eylesene
Kışın bağrın bağlar buzu
Su içemez koyun kuzu
Nedir sendeki bu arzu;
Bize derdin söylesene

BİZİM EVİN DİRLİĞİ
Sürüyü kurt yemiş inek şaşılmış
Tavuklar tilkide kümes dağılmış
Akılsız çobanlar çölde uyumuş
İçerler şarabı tas dolu dolu
Hem sağa hem sola ayrıldı birlik
Huzur firar etti kalmadı dirlik
Dirlik olmayınca bastı fakirlik
Şimdi bizim evde yas dolu dolu
İki kardaşım var kel ile sağır
Yıhtılar evimi ettiler ahır
Dilersen yalvar istersen bağır
Silinmez içleri pas dolu dolu
Ne tencere kalmış ne tas ne tava
Yıkılmak üzere kurulu yuva
Kaç burdan Ejder bozuldu hava
Başına yağacak  taş dolu dolu

Whatsapp Button works on Mobile Device only

Bir şey yazın ve Enter tuşuna basın